Şövalye konuşur: Hiç
durmadan hikâyeler anlatır uşağına. Yol alırken anlatır, dinlenirken anlatır,
hatta gece bile anlatır, hikâyeler uykunun önüne geçer. Şövalyenin
yeldeğirmenine saldırması, aşikâr us yarılmasının içinde debelenmesi ya da var
olmayan bir kadına acıklı aşkı değildir önemli olan, dursuz duraksız
konuşması, hikâye anlatmasıdır.
Ne var ki orada, hemen
yanı başında uşak bulunmasa, şövalye kime anlatacaktır hikâyelerini?
Dinleyicisi olmayan, alıcısına ulaşmayan hikâyeler, altı üstü hezeyandır. Demem
o ki, şövalye uşağına mahkûmdur.
Köy köy dolaşan, bir köyden
işittiğini diğer köyde anlatan hikâyecilerin ne farkı var şövalyeden? Belki şu:
Onlar hikâyelerine inansalar da, kendilerini hikâyelerinin içinde yaşamaktan
alıkoymayı becerebiliyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder